Dijital İstanbul Sakinleri Hazır mısınız?
- A. Arıs
- 30 Tem
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 46 dakika önce

İstanbul’da resmi rakamlara göre 15.701.602 kişi yaşıyor. Bu nüfus, 7.820.462 erkek ve 7.881.140 kadından oluşuyor genel itibariyle dünyada geçerli olan nizam burada da kendini koruyor gibi gözüküyor. Araştırmalara göre kadın/erkek nufüs oranı dünya genelinde birbirine çok yakındır.
İstanbul’da yaşam halkasının bir ucunda Esenyurt ortalama bir milyona yakın iken diğer uçta adalarda yaklaşık olarak yirmi bin insan yaşıyor. Genel olarak ortalama bir kilometreye yaklaşık üç bin insan denk geldiğini hesaplayabiliyoruz. İmara açık yaşanabilir alan 1/4 gibi düşündüğümüzde ortalama 10-12 bin insanın 1 km içerisinde yaşaması gerekiyor. Basit bir hesaplama ile yaklaşık olarak 7.500 kişi ortalam 300-400 metre tek katlı ve bahçeli olacak şekilde tasarlanan bir evde oturması istenildiğinde toplamda bir kilometre gibi bir alana ihtiyaç duyuluyor. Evet bilgi vermek isterken gerçeklerden uzaklaştık. Sadece Esenler’de bir kilometrede yaklaşık 25.000 insan yaşamaya çalışıyor. İstanbul ‘un ilçelerinin nüfus dağılımı genel anlamda Türkiye örneğine benziyor. Belirli yerlerde yoğunlaşmanın çok fazla olduğu ve belirli yerlerde çok az olduğu görülüyor. İstanbul’u anlamak için artık şehri doğu-batı olarak değil de kuzey-güney olarak görmenin demografik anlamda daha faydalı olduğunu düşünüyorum. İstanbul’un kuzeyi gittikçe daha zengin ve birbirinden bağımsız bölgeler gibi genişler iken güney kesimi iş gücü olarak ücretli, emekli ve öğrenci kesimine ayrılmış gibi duruyor. Esasen şehir merkezi kavramı hem çok dağınık halde hem de yeni yerleşim alanlarının kuzeye doğru kaydığı da gözlemlenmektedir
Bir ucu Tuzla diğer ucu Silivri’ye dayanan kadim şehir Türkiye’nin hesaplanan yıllık gelir vergisinin ilk 100 rekortmenin 75’i elinde tutuyor. Ayrıca Türkiye’nin GSYİH’nin yaklaşık yarısınının vergi gelirlerden oluştuğunu da hatırlıyoruz. Bu genel vergi gelirlerinin tahakkuku ve tahsilinin de neredeyse yarısının İstanbul’dan sağlandığını biliyoruz. Evet İstanbul’u Janus’un yüzüne benzetir isek dünyaya bakan bir yönü budur tabi bunun yanında bir de diğer yönü vardır. Tılsımlı sütunları, Yerebatan Sarnıcı, Yuşa tepesi, delisi, camileri, velisi, kiliseleri, taş ustası, sinagogları, simonu, büyücüsü burada kesişim halindedir. Asıl konumuz kadim İstanbul’dan dijital İstanbul’a geçişin nasıl olacağıdır. Açıkcası benim en büyük endişem ve bu yazının da tartışma konusu budur.
Bugün İstanbul’u nasıl görüyorum diye kendime sorduğumda tamamen kontrolden çıkmak üzere ve dikey mimari uygulama sahiplerinin insafına kalmış aynı zamanda kobay, akıllı, kadim şehir olarak görüyorum. Hem kadim hem de kobay tabiki içindekiler ile birlikte. Yani mütemmim cüz ile birlikte büyük bir deney sahası gibi olmaya başladı. Bir şehir içinde yaşayan insana ne ifade eder ve kent kavramı nedir? Bir arada bulunan insanlar için simgesel ve diğer iletişim araçları açısında ortak bağ nasıl kurulur sorularına cevap ararız mimari yapılarımızda. Efsaneler, ritüeller, dinsel ve ya diğer tinsel bağlar bunların yanı sıra ekonomik çıkarlar, yönetimsel olarak yaşanan çıkarlar ve çatışma… bir tarafa şehir dediğimizde eşitliğin diğer tarafında yani edilgenin diğer tarafına etken olarak adlandırılan değişkenleri saymak istersek çok fazla bağımsız unsur mevcuttur. Bu etkenlerin başında tabiki ekonomi, siyaset ve az da olsa inanç gelir. Esasında çoğunluk için herşey ekonomiye bağlıdır. Şehirlere ilişkin yapılan özgün araştırmalar bu saydığımız kavramlara dayanarak yazılmıştır. Bugün kuantum bilgisayarlar ve yapay zeka gelişimi sonrasında önümüzde çok akıllı fakat tek merkezden bir şehir yönetimini bekliyoruz.
İstanbul’da yaşanan önemli gelişmelerden birisi tren hat güzergah sayılarının artması ve bunların birbirine bağlanmasıdır. Şehir denize paralel olacak şekilde iki adet büyük tren ağına sahip olmasına rağmen aynı zamanda bunların birbiriyle kesiştiği çok sayıda ortak nokta da vardır. Avrupa yakasındaki bölgelerde de benzer şekilde metro/tren ağı gelişmektedir. Ancak İstanbul hala merkezi bir istasyona sahip değildir. Bu hem içeride yaşayanlar hem de transit gelenler için önemli bir sorundur. Yani filmlerdeki gibi tavanları Milano’daki yapıları andıran önüde çok büyük bir dijital ekran ve ekran içinde Antalya, İzmir, Kayseri yazmıyor. Merkezi olan ve tüm istasyonları birbirine bağlayan aynı zamanda ulusal ve uluslararası bir istasyon henüz mevcut değildir. Elbette biliyoruz çok eskiden Selanik tarafından gelen bir yol İstanbul, İzmit, Ankara, Kayseri, Kilikya oradan Antakya, Şam ve Kudüs’e gidiyordu. Ancak ekrana baktığımızda buna hazır olmadığımız için bizler Söğütlüçeşme, Pendik, Ankara olarak okumaya devam ediyoruz. Evet şimdi bizi bekleyen dijitalleşme meselesine bakalım.
Biliyorsunuz bizim bir iktidar partimiz bir de muhalefet partimiz var. Ve bunlara bağlı belediyeler ve belediyelere ait şirketler ya da belediyelerden ihale alan firmalar var. Her konuda bu iki grup anlaşamıyor gibi gözükse de aslında birbirlerinden farkı yok. Özellikle şehir planlamalarında oldukça başarılılar! Bir mimarın güzel bir sözünü burada hatırlayalım Bir şehrin mimarisi toplumun yapısının, düşüncesinin şekil almış halidir .
Bugün şehrin görünen fiziki yapısını artık tartışamıyorum; bizde siyaset bu, ve bu konuda olabilir demekle yetinmek istiyorum fakat görmediğimiz bir alan daha var ve o da önümüzdeki yıllarda bize ciddi sorunlar yaratacak. Sinir hücreleri (nöronlar)
Biliyorsunuz son dönemlerin en popüler konularında biridir en azından son 3-4 yıldır, herşeyi biz mi hayal ediyoruz, tüm gördüklerimiz üç boyuta sıkışmış birer aldatmaca mı, sinir sistemi başka sinir sistemleri bu gördüğümüz mekanları ortak olarak hayal mi ediyor, kollektif bir aldatmaca mı var gibi uzunca tartışmalar var. Elbette ciddi bilimsel araştırmalar yapılıyor yapıldı fakat youtube biliyorsunuz biraz kaosu da seviyor. Ayrıca ben de ilgileniyorum sinir bilim ile. Gerçekten bu meseleyi anlamak için çaba da gösterdim, araştırma yaptım. Ancak kuru fasulyeden alınan haz ile bir kadın erkek birlikteliğinden doğan haz beyinde aynı yeri uyarıyor denildiğinde, biraz kendimizi küçümsemek olarak gördüm. Yani bir yerde de durmak gerekiyor diye düşünüyorum. Bu araştırmların arasında önem kazanan bir sorun ise bilinç nedir bilinç kazanımı nasıl oluşuyor. Bu kısım gri alan olarak uzun zamandır araştırılması devam ediyor ancak muhalefet ve İktidar partisi ve onların ortak medya kayyumlu medya şirketleri ve belediyeler biraz daha ışıklı birbirinden alakasız ve rahatız edici dijital tabelalara izin vermeye devam ederler ise evet İstanbul bilinç kazanacak! Bunu başaracaklar. 2030 en geç 2035 yılında İstanbul tek bir makine içinde Aa ! Ben bilinçlendim diye sizinle konuşabilir. Aynı anda tüm ekranları hayal edin. Ben yaşıyorum, varım diyen bir makina zekası. Yani kendisinden haberi olacak. Şuan kişiye özel bir reklam gösterimi yapabilecek seviyeye ulaştık. Bireyin bir gün öncesinden tespit edilen duygu durumu, konuşmaları dahil özet bir anlam çıkartılarak bireyin evinin en yakınındaki reklam panosunda onun dikkatini çekecek bir şekilde sunabiliyorlar. Yani kişiselleştirilimiş reklamlar sadece telefonlarda olmuyor. Tabi bu biraz işin mizah kısmı.
Bakın bugün Kadıköy, Maltepe, Üsküdar, Beşiktaş, Taksim meydanlarında ve bu meydanlara çıkan her metroda, bu metroların içinde, buraya giden tüm otobüs duraklarında, tüm marmaray duraklarında, anayollardaki tüm üst geçitlerde neredeyse her yerde birbirinden alakasız reklamlar ve rahatsız edecek şekilde yüksek kontrast kullanılan anlık değişen dijital tabelalar kullanılmaya başlandı. Eskiden farklı semtlerde farklı reklamlar ile karşılaşma imkanınız varken bugün parasını veren istediği her yere aynı anda sahip olabiliyor. Biliyorsunuz bunun başlangıcı beni kim yıkayacak oldu. Ekonomik anlamda sorun yaşayan, orta sınıfı ciddi gelir kaybına uğramış, aynı zamanda enflasyon ile mücadele eden bir toplumu yeni bir yıla girerken (2025) korkuyu hatırlattıkları için ne demeliyiz. Siz toplum mühendisi olduğunuzu mu düşünüyorsunuz! Hayır ben sizi halkını sevmeyen cahil ve zalim insanlar olarak görüyorum. Bir toplumu bu kadar korkutarak, umudunu kırarak aşağılayamazsınız. Bir kelimenin, bir harfin hatta bir ekran görüntüsü ve ya milisaniye ışık gösteriminin bile bireylerde davranışsal olarak değişikleğe neden olabileceğini, hatta fiziksel bir davranış değişikliğini bırakın bireylerin düşüncelerini bile etkileyebileceğini çünkü düşüncenin enerji ve maddeden bile daha önemli olduğunu bunları şekillendirebileceğini gayet iyi bilen şeytanlarsınız kusura bakmayın. Siz kitap, ürün tanıtmıyorsunuz ve ya farkındalık da yaratmıyorsunuz ne yaptığınız iyi biliniyor.



Aslında bu yönlendirme rezaleti sadece burayla sınırlı değil bununla ilgilenirseniz reklamcılığın nasıl kontrolden çıktığını görebilirsiniz. Ben sadece bir gün içinde karşılaştıklarımı sizinle paylaştım. Gene son dönemde moda olan dişimde birşey var, meme kanserine yakalanmayın gibi yani hastalık daha oluşmadan sizde hastalık var diye baskı yapan oldukça büyük dijital tabelalar ile aslında sizleri hasta ediyorlar.
Unutmayın, belediyeler için reklam gelirleri yüksek değildir yani belediyelerin gelirleri arasında yüksek tutarda yer kaplamaz. Bütçe gelir ve giderleri şeffaftır kontrol edebilirsiniz. Ayrıca bu yazı hassas, kırılgan bir yapı ile meseleye bakmak değil, benim bir derdim var demek de değil ya da komplo teorisi de değil. Herşey gayet açık ve hergün ayrıca sistematik gidiyorlar. Bunun sadece başlangıç olduğunu görmenizi istiyorum. Bir metroda dahil oturduğunuzda önünüzde arkanızda ve ya ikisinden kaçarsanız üçüncü bir ekran oturma yerinize göre sağda ve solda kalıyor dolayısyla siz isteseniz de istemeseniz de maruz bırakılıyorsunuz.





Yorumlar